Kütüphane - Nitelikli Diğer Yazı ve Kitaplar İçin

Tarihsel olarak bakıldığı zaman, İngilizcede “Şövalye”nin karşılığı olan “Knight” kelimesi, Saksonca “Cnikt” ya da Totonca “Knect” kelimesinden gelmektedir.[1] Şövalye Avrupa’da şövalyeliğin kökenleri atlı askerlere dayanmaktadır.[2] Ortaçağın ilk döneminde Şövalyelik, asil sınıfın bir derece altında kabul edilen bir toplumsal sınıf niteliğindeydi. Ortaçağın ileri döneminde ise bu nitelik yerini, bir savaşçının sahip olması gereken yüksek ideallere “chivalry” bıraktı. Şövalyeler, askeri olarak, “Vassal” adı verilen derebeylerine bağlıydı. Karşılığında derebeylerinden toprak ve serf sınıfındaki işçilerden yiyecek alırlardı. Uzmanlıkları at üzerinde savaşma yetenekleriydi. Şövalyelik kurumu, modern çağın ilk döneminden itibaren, pratikteki anlamını daha ziyade sembolik bir anlama bırakmış ve İngiliz asalet sınıfı içerinde, ülkeye önemli şekilde hizmet eden kişilere verilen bir nişan halini almıştır.

https://images.unsplash.com/photo-1460194436988-671f763436b7?ixlib=rb-1.2.1&q=85&fm=jpg&crop=entropy&cs=srgb

Orjinali “Chivalry” olarak ifade olunan kurum ise yukarıda belirtmiş olduğumuz atlı asker sınıfının sahip olmakla yükümlü bulunduğu ahlaki ve felsefi kurallar bütününü ifade etmektedir. Bu kurumun 1170 – 1220 yılları arasında ortaya çıktığı düşünülmektedir.[3] Ortaçağ Avrupası’nda ortaya çıkan Şövalyelik kurumunun kökeni daha önceki yüzyıllara dayanmaktadır. Temel fikir, Roma İmparatorluğu’nda da yer alan atlı savaşçının idealize edilmesidir. Bu ideal, özellikle, askeri açıdan cesaret, nitelikli askeri eğitim ve özellikle başkalarına hizmet olarak ifade edilmektedir. Türkçe’ye “şövalye” olarak geçen “chivalry” kelimesi ise eski Fransıza’da atlı asker anlamına gelen “chevalerie” kelimesinden türemiştir. Katolik Kilisesi’nin, atlı askerlerin, Hristiyanlık idealleri ile yoğrulması ve bu kavramın felsefi bir boyut kazanmasına neden olduğu savunulmaktadır.[4] Ancak zaman içerisinde şövalyelik değerleri, özellikle Haçlı Seferleri’nin ardından, Doğu’nun felsefi ve düşünsel değerlerinin Batı’ya taşınması ile birlikte, geç Ortaçağ’dan itibaren, savaşçı ahlakı, dindarlık ve nezaket kurallarına riayet etrafında şekillenmiş ve bu durum aynı zamanda onur ve asaletin de temelleri arasında kabul edilmiştir.

https://images.unsplash.com/photo-1599937054672-14f207a40120?ixlib=rb-1.2.1&q=85&fm=jpg&crop=entropy&cs=srgb

Şövalyelik fikri özellikle üç eserde işlendikten sonra yayılmaya başlamıştır. Bu eserlerden ilki, “Ordene de Chevalerie” isimli anonim şiirdir. Bu şiir, Tiberialı II. Hugh’un, Selahaddin Eyyubi tarafından esir edilmesinin ardından ona Hristiyan şövalyelik törenini göstermesi üzerine serbest bırakılmasını anlatmaktadır. İkinci eser,  1232 - 1315 arasında yaşayan Ramon Lull tarafından kaleme alınan “Libre del ordre de cavayleria” isimli şövalyeliği anlatan bir kitap olup üçüncü eser de 1300-1356 arasında yaşayan Geoffroi de Charny’nin, Livre de Chevalerie isimli eseridir. Bu eserde bir şövalyenin sahip olması gereken nitelikler vurgulanmaktadır. Bu üç eser ile birlikte bir şövalyenin sahip olması gereken üç özellikle savaşçılık, asalet ve dindarlık olarak ortaya çıkmaktadır. Bu kapsamda, özellikle, geç Ortaçağ’da, şövalyelik kurumu, Kutsal Topraklar’da savaşan şövalyelerin de etkisiyle gelişmiştir.

Leon Gautier, 1883 yılında yazdığı “La Chevalerie” isimli eserinde, şövalyelik kurumunu tarihsel gelişimi içerisinde inceledikten sonra temel ilke ve değerlerini şu maddeler altında sıralamıştır:

  1. Kilise’nin tüm öğreti, emir ve yasaklarına uyacaksınız.
  2. Kilise’yi savunacaksınız.
  3. Bütün zayıflara saygı gösterecek ve kendinizi onların koruyucusu olarak kabul edeceksiniz.
  4. Doğduğunuz ülkeyi seveceksiniz.
  5. Düşman karşısında asla geri çekilmeyeceksiniz.
  6. Dinden çıkmış olanlara karşı merhamet göstermeksizin savaşacaksınız.
  7. Tanrı’nın kurallarına aykırı düşmedikçe, feodal yükümlülüklerinize bağlı kalacaksınız.
  8. Asla yalan söylemeyecek, verdiğiniz söze sadık kalacaksınız.
  9. Cömert olacak, elinizde bulunanı paylaşacaksınız.

https://images.unsplash.com/photo-1607217237228-a8b69908bad6?ixlib=rb-1.2.1&q=85&fm=jpg&crop=entropy&cs=srgb

Bununla birlikte araştırmacılar, genel olarak, şövalyelik kurumunun fazla idealize edilmiş, gerçek dünyada örneği pek az olan bir kurum olarak tanıtmaktadır. Bu haliyle şövalyelik, gerçek anlamda yaşanmış değil ancak yaşanması hedeflenen bir ideali temsil etmektedir.

Şövalyeliğin gelişiminde bu kurum üzerine yazılan kitaplar ve anlatılan efsaneler büyük rol oynamıştır. Bu eserlerin önde gelenleri ise, Endülüs’te Araplarla karşılaşan İspanyol yazarlara aittir. Örneğin meşhur İspanyol yazar Vicente Blasco (1867 – 1928) bir yazısında şöyle demektedir: “Avrupalılar, şövalyeliği, onun hikayelerini ya da onur kavramını Araplar’ın, ve kahramanlarının Endülüse gelmesinden önce bilmiyorlardı.” Endülüs’e Arapların gelmesi ile Doğu ve Batı kültürü bir araya gelmiş; Batı kültürü, Arap kültüründen çok etkilenmiştir. Arap savaşçıların kahramanlık hikayelerinin Avrupa’daki şövalyelik kültürünün temelini oluşturduğu dahi söylenebilir.